gök sofrası :))




güzel bir gündü...ve bundan sonrası bu cümleye gelen takılarla devam edecekti ;)
bugün mervecim'le buluştuk "eski günler"deki gibi.
eski günlerdeki gibi demem uzun süredir görüşmüyor olmamızdan değil aslında...

ama biz her yaz  kendimizi gurbete gitmiş gibi hissederiz .
bir kış bir de gece müslümana iyi geliyor galiba :)
(buradan can ataklı'ya duyrulur:usta mevsimleri kışa sabitlesek ya :P)

zaten ben merve'nin iki de bir de "yarın dışarıya çıkacak mısın" demesinden bir işler karıştırdığını anlamalıydım :D
baktım derneğin kapısında muzip bir çocuk edasıyla bekliyor beni.
elinde de gizemli bir çanta :P
konu döndü dolaştı çantaya geldi tabii.
benim ikramperver dostum eşarp almış bana.
ama açmadan önce sıkı sıkı tembilhledi : "bir şartla veririm ancak,aldığım yere gidip tekrar bakıcaz !" :D
merve yaptı yine merveliğini yani :))
tabi o karşı konulmaz,karşı konulması teklif dahi edilemez :P ikna kabiliyeti sayesinde söz verdim kendisine . 
bunda benim "ona" hayır diyemememin de payı olamaz mı? (olabilir) :))

velhasıl dernekte dersimiz bittikten sonra düştük "simge" yollarına.
almakta kararsız kaldığı eşarbı gösterdi, böyle çıtı pıtı basma desenli,
çocukluğumuzda topladığımız kır çiçekleri gibi :))
ben de ona karar verince,zaten bu daha çok içime sinmişti dedi...
benim içime sinen onunkinden farkılı olabilir mi ? (olamaz ) :D

gelelim iftar maceramıza ...
her şey merve'nin bana o her zamanki bakışıyla bakarak,(onu yalnız ben anlarım:))
"acaba bir iftar..."demesine kalmadan benim "evet,evet" dememle başladı :D
cesaretler toplandı,dualar edildi ve izinler alındııı :)
peki,bu iftar nerede yapılacaktı? 
acaba biz bu iftarı "orman park"ta mı yapsaktı? :D
gönül gönüle deyince yol mu dayanır?
ömer abimiz haklıydı...

içimizde bu akşam orada bizim için ayrılmış bir yerin olduğu inancıyla vardık orman park'a :)
ve 46 nolu masa bizimdi artııık...
iftara 1 saatten fazla vardı.
yerimizi sağlama almış olmanın rahatlığıyla iftar saatine kadar küçük bir gezintiye çıktık.
başlarda derin mevzular,ümmet meseleleri...
masaları temizleyen görevli kibarca bizden müsade istedikten sonra oldu ne olduysa.
artık tebdil-i mekandan mıdır,vaktin nazından mıdır espiriler havada uçuştu bir ara :))
(beni yalnız sen anlarsın :D )

sonra farkettik ki rüzgar esmiş,zaman akmış ve vakit gelmiş...
kocaaa restoranın "merkezindeki" masamıza kurulduk . :D (dünya diz çöktüğüm yer kadardır *)
açık havada ney sesleri eşliğinde,bir kulağımız "Bilal'in sesi'nde...
böylesi özüne yakınlık,tefekküre meylettiriyor insanı.
eğer şehirlerin beton yığınları arasından sıyrıldıysanız,su sesleri,kuş cıvıltılarını duyabiliyorsanız,
rüzgar yüzünüze çarpıyorsa nazlı nazlı ve etrafınızda yalnız Allah'ın tuttuğu insanlar varsa,
yani tüm yamukluklardan elinizden geldiğince uzaklaşabilmişseniz,
daha iyi anlıyorsunuz Efendimiz'i(sav) Hira'da bir mağaraya peşisıra götüren arayışı...

ve işte arayışıın ardından yüreklere inşirah veren "Bilal'in sesi"...
rızıkların temiz olanlarından yemeye izin verildi.
"Alah'ım! Senin rızan için oruç tuttum. Sana inandım, sana sığındım, senin rızkın ile orucumu açtım."

rızkın temiz olanından yemeye verdiğimiz sözden ötürü masamızdaki cocacolaları bizim emektar çilekli freşa ile değiştirdik.
Rabbin nimeti,dostun ışıl ışıl gözleri ve yürek yüreğe elif'çe duruş...
işte huzur böyle bir şeydir derdim bana sorsalar :))

bir ara garson masadaki kül tablasını almak için geldi.
alırken de emin bir sesle: "siz sigara içmiyorsunuz herhalde" dedi.
değerlerimizi konuşmaya gerek kalmadan ifade etmek ne büyük nimet...
Hamd ancak Sana'dır ey Rabbim !
insan denildiğinde akla gelmek gerçekten büyük nimet...

bize çay vermeyi unutmalarını bu hoş olaydan dolayı bağışlayabilirim sanırım :D

mescidde akşam namazlarımızı kıldıktan sonra çarşıya döndük.
bizim bir de hayalimiz vardı : nasib olursa Orhan Camii'nde teravih kılacaktık.
nimete en çok şükür yakışır zira :)
ama vaktimiz buna el vermeyince yatsı sularında ayrılığa yüz tuttuk...
bir ara (göz yaşarır,kalp hüzünlenir ya) hüzün yerleşecek gibi oldu yanaklarımıza.
ama biz bilirdik : bazen şükür Padişah'ın müsade ettiğine rıza göstermekti...

birbirimizi Allah'a emanet ettik.
Allah'a emanet edenin,emanet ettiğini bir daha görmeden ölmeyeceğini bilerek...

sözün özü : "Rabbim Sana ne dua ettikse,mahrum olmadık !" (Meryem Suresi-4)
Şükran Sana ya Rab!
Şükran Yalnız Sana...

*A.C.Z.

0 yorum:

Yorum Gönder