Yaklaşımlarımız Kur’an’a Yakın mı?






KUR’ÂN!
“Bir araya toplayan”; ayet ve sûreleri bir araya getiren / İslâm'ın îtikad, ibâdât, ahlâk, hukuk esaslarını toplayıp ihtiva eden / bütün ilahi kitapların ve bütün ilimlerin semeresini kendisinde toplayan,
“En çok okunan”,tekrar tekrar okunan, her okunuşunda onu okuyanın haline mebnî olarak lafzı ve manasıyla bir başka kucaklayan,
Böyle olması da onun i’cazından olan Kerîm Kitap…


Dolayısıyla Kur’an’a bakış ve okumada anlayış farklılıkları olması o’nun bir özelliğidir tabiri caizse. hadd-i zatında tefsir ilmi de bu bakış ve okuma farklılıklarının bir meyvesidir. Bu noktada dikkat edilmesi gereken birkaç husus vardır.
Birincisi, Kur’an’a dair farklı bir yorum ortaya koymak için Kur’an dili Arapça ve Kur’an’ın tefsiri mesabesinde olan hadis ilminde belli bir seviyeye ulaşmış, Kur’an’ın nazil olduğu toplumun yapısından ve diğer müfessirlerin de görüşlerinden ve hüccetlerinden haberdar olmuş olmak gerekir.
İkincisi, Kur’an’dan hangi ayetlerin yoruma açık(müteşabih),hangi ayetlerinse manası açık ve kesin hüküm bildiren binaenaleyh farklı yorumlanamayan(muhkem) ayetler olduğunu gözden kaçırmamaktır.
Üçüncü olarak da bu anlayış farklılıkları gerçekliğinin tam karşısında, olabilecek bütün farklılıkları ortak bir paydada toplayan ve istikamet tayin eden sarsıcı bir ayet ve mutlak bir hakikat durur:
“Kur’an okuduğun zaman, o kovulmuş şeytandan Allah’a sığın!”(Nahl Sûresi,98)

Bu müdhiş ayet sadece müfessirlere değil, Kur’an’ı okuyacak herkese hitab etmektedir elbette. Ancak yukarıda belirttiğimiz ön şartlardan da anlaşılacağı gibi özelde müfessirlerin, ayetleri okuyup ne manaya geldiğini yorumlama makamında olmaları hasebiyle daha ağır sorumlulukları vardır. Allah Teâlâ bu ayetle, Kur’an’ı okumanın ve anlamanın ekseninde şeytanın ve nefsin aldatmacalarının değil yalnızca Allahın ne dediğinin ve kuranın indiriliş amacına uygun olup olmadığı kaygısının etken olması gerektiğine hususiyetle dikkat çekmiş ve bu konudaki muhtemel tehlikeye karşı Kur’an muhataplarını uyarmıştır.

Öyleyse Kur’an’ı okumadaki anlayış farklılıklarından ne kastettiğimizi daha iyi izah edebilmek adına ilk olarak yukarıda bahsettiğimiz ayet-i kerimeyi ele alalım. Bu ayet –Arapça metninden yola çıkılarak- “Kur’an okuduğun zaman ‘eûzu billâhi mineşşeytânirracîm’ de” şeklinde yorumlanabilir. Başka bir yaklaşıma göre de,”Kur’an okuduğun zaman aklını, kalbini ve algılarını şeytanın ayartma ve vesveselerinden arındır” şeklinde anlaşılabilir. Bu iki anlayıştan herhangi biri diğerini geçersiz kılmaz, hatta her ikisi de anlaşılır ve tatbik edilirse işte o zaman emir asıl amacına ulaşmış demektir.

Yine İnsan Sûresi 12. Ayette “Ve yine onları sabretmelerinin karşılığında cennetle ve ipekle ödüllendirir” buyurulmuştur. Bazı müfessirler ayette geçen “harîr” kelimesinin ebedi hayatın görkemini betimleyen bir temsil olduğunu belirterek “cennette ipekli elbiseler giyerler” şeklinde yorumlamıştır. Bazı müfessirlerse “harîr” kelimesinin “hür” kökünden geldiğini beyan ederek sabredenlere cennette verilecek olan ödülün “sonsuz bir özgürlük” veya başka bir deyişle “tüm kötü duygulardan, kinden, hasetten, tüm şehvet duygularından arındırmak suretiyle özgür kılma” olduğunu söylemiştir. Görüldüğü gibi iki yorum da ayetin farklı çağrışımlarının bir sonucudur ve geçerlidir. Doğrusunu ancak Allah bilir. Böyle durumlarda sergilenmesi gereken tavır, farklı yorumları mutlaklaştırıp bir tefrika aracı haline dönüştürmemektir.

Bu yorum farklılıklarının sonucu her zaman rahmet olmamaktadır maalesef. Örnekse, Kur’an’daki “çok evlilik” ile ilgili ayetler bu bâbdandır. Nisa suresi 3. Ayette:
“Yetimler konusunda adaleti koruyamayacağınızdan korkarsanız, sizin için temiz kılınan kadınlardan ikişer, üçer, dörder nikâhlayın. Eğer bu durumda adaleti gözetemeyeceğinizden korkarsanız, bir tek kadınla yahut yeminlerinizin/sağ ellerinizin sahip olduklarıyla yetinin. İşte bu, haksızlığa sapmamanız için en uygun yoldur.”
Ayet hakkındaki genel kanaat bu ayetin birden fazla evliliğe izin veren bir hüküm olduğu şeklindedir. Oysa bu bir istisnai ruhsattır ve ayetin indirildiği topluma bakılırsa bu ayetin amacının tek olan evliliği çoğaltmak değil; çok sayıda evlilik yapmanın adet olduğu Arap toplumunda, evlilikleri en fazla dörtle sınırlayarak sayıyı azaltmaya yönelik bir düzenleme yapmak olduğu anlaşılır. Buna delilse hem ayetin sonunda belirtilen “adaleti gözetemeyeceğinizden korkarsanız, bir tek kadınla yetinin” kaydıyla vurgulanan Allahu Teâlâ’nın insanın hayrı için bildirdiği tavsiyesidir. Hem de Nisa Suresi’nin 129.ayetinde gelen “Tutkunluk derecesinde isteseniz de kadınlar arasında adaleti sağlamaya asla güç yetiremezsiniz.” şeklinde yinelenen uyarıdır.
Şimdi bu ayetten yola çıkarak Kur’an’ın “çok evliliği” tavsiye ettiğini söylemek Allah’a atılmış bir iftiradan başka bir şey değildir. Hele ki bu ayet sadece nefis istediği için ve bu noktada insanın nefsine dur demeyi tercih etmemesi suretiyle adeta “fuhşiyyatın meşrulaştırılması” gibi bir felakete kadar varıyorsa, işte o zaman işin içine şeytan karışmıştır ve takdir edersiniz ki bu asla kuranla uzaktan yakından alakası olan bir yaklaşım değildir.

Buraya kadar Kur’an’ı okuma ve yorumlamadaki anlayış farklılıklarından bahsettik. Bir de Kur’an’a bakışta anlayış farklılıkları söz konusudur ki bu daha genel bir meseledir. Zira herkesin Kur’an’a farklı bir bakışı olabilir. Bu kişinin Kur’an’ı ne olarak gördüğü, hayatında nereye oturttuğu ile alakalıdır.

Kur’an’ı sadece muhtevasındaki bilimsel konularıyla ele alan biri, onu bir bilim kitabı gibi görür; okuyup elde etmek istediği malumata ulaştıktan sonra kapatıverir. Bu alaka o kimsenin imanına katkı sağlamaz. Kuran hakkında incelemelerde bulunan batılı bilim adamları bunun en bariz örneği olarak gösterilebilir.
Sadece kıssalar kitabı olarak gören biri; onun geçmişten birtakım haberler verdiğini düşünmekle yetinir ve iş olaylardan ders almaya varmadan Kur’an’ı sair tarih kitapları arasındaki yerine kaldırır.
Bir başkası da şifreler kitabı(!) olarak görür, Allahın apaçık ve anlaşılır(mübîn) diye tasvir ettiği Kur’an’ı! Birtakım hesaplar yaparak geleceğe dair haberlere ulaşmaya çalışmakla oyalanıp durur.
Kimi sadece savaş kitabı zanneder de asıp kesmek bilir İslami hareketi ve Müslim-gayrı Müslim ayırt etmeksizin asıp kesmeye, kırıp dökmeye başlar.
Kimi ise sadece imanî meselelerini dikkate alır da amel boyutunda kılını bile kıpırdatmadan, kalbi ak-pak olarak yaşayıp gider…
Kimi de var ki belirli günlerde de olsa Kur’an’ı okur lakin sadece ölülere bağışlamakla yetinir. Hiç aklına gelmez mi “ölüye bile faydası olan bir kitabın kendisine niye hiç faydası dokunmuyor” bilinmez!

Oysa Kur’an’a bakış ve anlama çalışmalarının hepsinin Kur’an’ın iniş amacına uygun olma gayretini taşıması gerekir. Bu amaca binaen ve Allah’ın gör dediği yerden bakılınca, Kur’an yerler ve gökler hakkında verdiği haberlerle, ihtiva ettiği kıssalarla, muhkem ve müteşâbih ayetleriyle, imani ve ameli boyutlarıyla;
Allah’ın kudretini gözler önüne sererek tüm bunların sonucunda kulluğu yalnız Allaha has kılmayı emreden ve insanın dünyasını yine insanın hayrı için bu amaç etrafında şekillendiren bir hayat kitabıdır.



Tüm bu müşahede ettiklerimiz bir ilahi takdirin tahakkuk etmesinden başka bir şey değil aslında:
“Allah bununla birçoğunu saptırırken, birçoğunu da hidayete erdirir. Ancak O,fâsıklardan başkasını saptırmaz.”(Bakara Sûresi,26)

0 yorum:

Yorum Gönder